nası özlemişim nasıl huzur verdi :)
https://www.youtube.com/watch?v=rkIWlJdmPnc
28 Ağustos 2015 Cuma
21 Ağustos 2015 Cuma
20 Ağustos 2015 Perşembe
İki şehri var gecenin, biri gözümde
tütüyor, birinin dumanı üstünde yağmur
gibi çöken siste, bana bu uykusuz
şehri niye bıraktın,
göze alamadığım
bir şehrin yerine bütün şehirlerdesin,
gece değil istediğin hayli karanlık
bakışlı bir şehrin gözleriyle çarpışmak
hevesindesin!
Gözlerini anlıyorum
henüz
bağışlayabileceği gözleriyle çarpışmadı kimsenin;
gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız
göze alamadığımız yakınlıklar da
acıtır,
ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir,
öyle acıyor ki gözlerim kim bağışlayacak,
sis değil, uykusuzluk değil, iki uzak
şehir gibi ayrılıktan
kavuşmuyor gözlerim:
Biri hepimizle göz göze gibi hala
uykusuz,
biri sis içinde kirpiklerine kadar
açık,
bu sessizliği kim bıraktıysa,
göremiyorum
konuşkan gözlerinde tek sözcük bile,
gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde
Kimsenin kimseye gözü değmiyorsa şiir niye?
18 Ağustos 2015 Salı
14 Ağustos 2015 Cuma
Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım
Bilmiyorsunuz.
Darmadağın gövdemi
Çiçekli perdelerin
arkasında saklıyorum.
Karanlıkta oturuyorum.
Işıkları yakmıyorum.
Çalar saat zembereği
boşalana kadar çalıyor
Acı veren bir sevişmeyi
hatırlıyorum.
Bir bıçağın gereksiz
yere parlaması bu.
Yıllardır kendini
bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum.
Bir yağsam pahalıya mal
olacağım.
Ben bir bodrum kat
kızıyım bayım
Yalnızlıktan başka
imparator tanımaz bodrumum
Bir süredir plastik
vazolar gibi hiç kırılmıyorum
Fakat korkuyorum.
Birazdan da
Kırk üç numara
ayakkabılarınızla
Bahçede oynayan
çocukların üstüne basacaksınız
Bu iyi olmaz bayım!
"Gün akşam
oldu" diyorum
Ekmek kırıntıları
atıyorum kuşlara
Cam kırıkları yiyorlar
Rüyamda; bir kâse
dolusu suyun içinde
Rengârenk yap-boz
parçacıkları
Anlatmak istiyorum,
dinlemiyorsunuz.
Hayır, sanırım sabahı
bekleyemem
Bilmiyorum.
İnsanlar rüyalarını
acilen anlatmalı.
On dört yaşındaydı
ruhum bayım
Bir mermer masanın
soğukluğunda yaşlandı.
Protez bacaklar
taktılar ruhuma ince ve beyaz
Gıcırdaya gıcırdaya
dolaştım şehri
Protez bacaklarıma bile
ıslık çaldılar
O ara içimde
çiçeklerden oluşmuş
Bir silahsız kuvvet
ablukaya alındı
Sinemalarda da
"organzm gıcırtıları" oynuyordu.
Kaçmaya çalıştım. Olmadı.
Bu nedenle, çiçekli
şiirler yazmayı
Ruhum açısından faydalı
buluyorum bayım.
Neyse işte
Ben her filmi hatırlarım
Sinemaların hiç
bitmeyen gecesine sığındığım çok oldu.
"Sofi'nin
tercihini" seyrederken çok ağlamıştım.
Öpüşen Guramilerle
ilgili bir film yapsalar
Onu da mutlaka
hatırlardım.
İnsan içinde çevrilen
bir çıkrığın sesini unutur mu?
Hem sonra ben
hatırlamaya alışkınım
Bir "eşya
toplayıcısıyım" bayım.
Büyük gemiler de yok
artık bayım
Büyük yelkenler de
Büyük kâğıtlar yakmak
istiyor şimdi canım.
İşte az önce bir
karabatak daldı suya
Bir süredir kayıp
Dünyayı yutmuş olarak
çıksa da ortaya
Ölüm çok iri bir sözcük
değil bayım.
Kasımpatıları kadar acı
kokuyorum biliyorum.
Ama siz sobada sucuklu
yumurta pişirip yiyen
Yoksul bir aşkın
güzelliğini bilir misiniz?
Bir gül, bir güle derdi
ki görse
Yalan söylüyorum
Güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım.
13 Ağustos 2015 Perşembe
küçük prems :)
Küçüktüm, küçücüktüm,
Oltayı attım denize;
Bir üşüşüverdi balıklar,
Denizi gördüm.
Bir uçurtma yaptım, telli duvaklı;
Kuyruğu ebemkuşağı renginde;
Bir salıverdim gökyüzüne;
Gökyüzünü gördüm.
Büyüdüm, işsiz kaldım, aç kaldım;
Para kazanmak gerekti;
Girdim insanların içine,
İnsanları gördüm.
Ne yârdan geçerim, ne serden;
Ne denizlerden, ne gökyüzünden ama...
Bırakmıyor son gördüğüm,
Bırakmıyor geçim derdi.
Oymuş, diyorum, zavallı şairin
Seyahat etmeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklarına esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler,
Bir yabancı ile konuşmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
Görmek istemekten kaçınanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamış
olanlar...
12 Ağustos 2015 Çarşamba
10 Ağustos 2015 Pazartesi
çok şey istemiyorum şu hayattan :)
İşim gücüm budur
benim,
Gökyüzünü boyarım her
sabah,
Hepiniz uykudayken
Uyanır bakarsınız ki
mavi
Deniz yırtılır kimi
zaman,
Bilmezsiniz kim diker;
Ben dikerim
Dalga geçerim kimi
zaman da,
O da benim vazifem;
Bir baş düşünürüm başımda,
Bir mide düşünürüm midemde,
Bir ayak düşünürüm ayağımda,
Ne halt edeceğimi bilemem :)
bi hafta nasıl geçti :( aklımda yine galata :)
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı
Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı
İstanbullar
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik
Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)