15 Haziran 2015 Pazartesi



İNSAN NE İÇİN YAŞAR?

Kim İçin Yaşıyorum?

‘İnsan ne için yaşar?’, ‘Neyle yaşar?’, ‘Neden yaşar?’ gibi sorular kafamı kurcalarken, elimde cep telefonuma boş bakan gözlerle Facebook timeline’ı aşağı doğru kaydırıyorum. Günümüz insanının geldiği kaçınılmaz son nokta… ‘Keşke bu kadar düşünmeseydim!’ diyerek, düşünmeye ve farkındalığın acısını çekmeye devam ediyorum.

Ben içinde hiç bir zaman anlamlandıramadığım bir ‘gitme’ isteğiyle yaşayanlardanım. ‘Gitmek mi? Kalmak mı?’ diye sorular sorarken Facebook’ta gördüğüm karakterler ve tiplerden bazı gruplamalar yapmaya başladım. 

Aslında kendi yaş grubumu çok basitçe ikiye ayırıyorum:

1.   Her şeyi anne babasından öğrendiği gibi yaşayanlar
2.   Özgür ruhlar, sözüm ona…

Toplum içinde yaşarken tam açıklanamayan bazı kurallara tabi oluyoruz. Hep kafamızda kalıplar var: Okulunu bitir, başarılı ol, iş bul, para kazan, evlen, çocuk doğur vs… Bazılarımız gerçekten bu skalaya uyup ailelerinin gözünde ‘başarılı’ evlat olmayı başarıyor. Bunlar aslında birinci grup. Peki ne yapıyor bu birinci gruptakiler? Önce Facebook’ta boy boy düğün fotoğrafları görüyoruz. Ardından son derece sıkıcı geçtiği her halinden belli olan balayı fotoğrafları geliyor. Tabii balayı dönüşü evlerinde büyük bir gururla malum markalardan alınmış 12 kişilik yemek takımlarıyla akraba ağırlamacalar başlıyor… Ve derken en sonunda daha doktor bile emin olamadan hamilelik haberi geliyor Facebook timeline’a… Bunların bazıları çocuk-kariyer ayrımına inat devam ediyor mücadeleye bazıları ise bunalımlarla boğuşuyor. Bir kesim de var ki sanki hayatta çocuk doğurmak yalnızca onun mekanik özelliğiymiş gibi sabahtan akşama kadar bununla abartılı bir şekilde gurur duyuyor. Ada’nın ilk kakası, Ada’nın ilk kusması falan gibi şeylerle muhatap oluyoruz sosyal medyada. Ama her ne olursa olsun onlar ‘tamam’ ve ‘başarılı’ hayatlara sahip insanlar oluyorlar toplumda. Asıl varmak istediğim nokta şu: Yaşadıkları tüm hayat televizyon kültürünün dayatması. Her şey tamamen geri kalma korkusuyla yapılıyor. Kitle iletişim araçları ile sosyal medya da bu hırsları ve korkuları pohpohluyor… Aman çok güzel ol, yaz geldi bilmem kimin diyetiyle zayıfla, şu mekanlara git, yeni çıkan telefonu al, 125 parça yemek takımı 2 bin TL yerine 1.799 TL, bebeğine şu markaları giydir, 30 yaşına geldi evlenemedi demesinler… Bu düşünceler tam olarak kime ait?

Özgürlük mü dediniz?...

Gelelim ikinci gruba; özgür ruhlar demiştim… Entelektüel gibi görünüp aslında öyle olmayanlar, gerçek gezginler bir yana hiçbir felsefeye ait olmadan ‘Abi Hindistan’a gidip 6 ay kalacaksın’ diyenler, günışığında sanat fotoğrafı sevenler bu grupta. Bunlar ailesinin geleneksel kalıplarını sözüm ona yıkmış ama farkında olmadan başka bir dayatma ve yaratılmış kültüre kapılmış olanlar. Gerçekten bir şeyleri başaran, her meslek alanında meyve veren insanları beğenmeyen, 45 yaşına kadar yüksek lisans yapanlar… Ama okunacak çok makale var değil mi? Kitle iletişim araçları ve sosyal medya bu ikinci grup için daha farklı alt mesajlar veriyor: Bağlanma, ajanslarda hayallerin uğruna kölelik yap çünkü sen art director’sün, çünkü senin hayallerin vardı, çünkü sen güzel sanatlar okudun, hani ‘sanat’ yapacaktık, yalnız yaşa, her eve bir televizyon, bir buzdolabı satmamız lazım, yıllarca sırt çantanı alıp gezgin olma hayalleriyle bu sistem için çalış ve para biriktir, yalnız ve özgür ol (evet, 2 bin TL maaş alarak özgür ol) gez, ye, iç, uyuşturucuyu dene… Ve bunların hiçbirini yapamadan öl. Bunların hiç birisi gerçek özgürlük değil.

What Can I Do Sometimes?

 Çok mu acımasızca oldu? Peki, ben nereye aitim? Ben kim için yaşıyorum ya da ne uğruna? Bizim gibiler ne yapmalı? Hiçbir gruba ait hissetmeyenler. Kendi çapında hayattan zevk almaya çalışanlar… Gördüğünüz gibi her iki grup da var olan sistemi beslemek için çalışıyor. Bütün gün çalışıp salon takımı almak için para biriktiren kızla, özgür ve yaratıcı insan olduğu yalanına inandırılarak reklam sektörüne emek veren insanın saflığı birbiriyle aynı benim gözümde. Çoğu insan kendini sorgulamadan bir gruba ait olmak için yaşıyor, yaşıyoruz. Ne olduğumuzu, neleri sevdiğimizi, neleri aslında çok sevebileceğimizi bilmeden gidiyoruz bir yerlere… Nereye gidiyoruz? Sahi? Doğaya dönelim derim ben. Doğaldan ve doğadan güç alalım. Hala insanlık tarihinin en eski sorularının cevaplarını aramaya çalışıyorum. Kim ve ne için yaşıyorum, bilmiyorum ve asla da öğrenemeyeceğim.

İlayda Şahin
www.gezenkiz.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder