Bugünlerde neyi tüketiyorsunuz?
Zamanın hızla aktığı, her şeyin çok kolay tüketildiği,
adları parıltılı içleri boş kavramların arttığı ve pazarlandığı bir asırda
insanın kendini ve duygularını koruması o kadar zorlaştı ki...
Farkına varmadan azalan, giden ve biten anlar
yaşıyoruz. Uçup gidiyor, tükenip bitiyor. Önce kendi dilimizde tüketiyoruz,
değersizleştiriyoruz. Kelimelerimize sinen tüketme alışkanlığı günlük
konuşmalarımıza da yansıdı. Yediğimiz ve içtiğimiz şeyler için bile tüketiyoruz
kelimesini kullanmaya başladık.
–Bugünlerde çok su tüketiyorum.
-Süt ürünlerini pek fazla tüketemiyorum,
gibi cümleler duymaya hatta fark etmeden kullanmaya
başladık. Ne kadar kaçınmaya ve korunmaya çalışsak da bulaşıcı bir hastalık
gibi zihnimize yerleşti. Yiyecekleri yiyoruz ve nimetleniyoruz yerine
tüketiyoruz diyoruz.
Bu dil özellikle de tanınmış, kendilerine modern
eğitimli bir çizgi vermeye çalışan, model gösterilen kişiler arasında yaygın
olarak kullanılıyor. Bu kişilikler modern zamanın parlattığı ve cilaladığı,
marka imajlı tipler...
Kendilerini de iyi bir marka ve isim olarak tanıtan,
imajın her şey olduğunu düşünen, ellerini değdikleri her şeyi de kolayca
tüketen insanlar...
Yeni nesil bu kelimeleri duyarak büyüyor...
Kelimeler ise düşüncenin şifreleri...
Nasıl
düşündüğümüz, nasıl yaşadığımız, hayatı nasıl algıladığımız kullandığımız
kelimelerde saklı...
Onlar tükenen bir zamanın çocukları...
Sanal
arkadaşlıkların, sanal duyguların muhatapları...
Arkadaşlıkların bilgisayar
aracılığı ile kurulduğu, ayrılıkların yine sayfandan onun adını silmekle
yaşandığı anın gençleri...
Her şeyin çok kolay alındığı, çok da kolay
harcandığı sistemin şahitleri...
Onlara maalesef ki, tüketebilecekleri bir hayat
bırakıyoruz. Çalışarak kazanacakları, emeğin tadını hissedecekleri, tüketmeden
üretecekleri, boşa harcamadan kazanacakları bir dünyayı öğretebilseydik
keşke...
Her şeye sahip olmayı öğretmek yerine, değer vermeyi, korumayı
anlatabilseydik... Tonlarca bilgiyi yüklerken zihinlerine, birazcıkta hikmet
karıştırabilseydik...
Zaman tükeniyor, insan tükeniyor...
Tükenmişlik sendromu psikolojik bir rahatsızlık olarak
daha sık kullanılmaya başlıyor. Artık daha çok duyuyoruz...
İnsan tükeniyor,
kronik yorgunluklar, ağrılar yaşamaya başlıyor. Fiziksel sebebi bulunamayan
rahatsızlıkları oluyor. Her şey biterken, tükenirken, ruhu da yoruluyor, o da
tepki veriyor. Sahte olan, süslü parıltılı gösterilip satılan her şeye, her
duyguya, her düşünceye isyan ediyor. Dille söyleyemediğini, vücudu
hastalıklarıyla ifade etmeye çalışıyor.
İnsan bitmeyen, tükenmeyen, azalmayan, zamanla artan,
çoğalan bir şeyler duymak istiyor artık...
Yedikçe çoğalan, bereketlenen,
sevdikçe bitmeyen şeyler yaşamak istiyor.
Tüketmeden yemek ve içmek, lezzetin tadını alarak,
verene minnettarlığını söyleyerek karnını doyurmak. Zaman geçirmek, vakit
harcamak kelimelerini kullanmadan, ömrü tüketmeden anı yüreğine çekerek, tüm
damarlarında hissederek yaşamak...
İki nefes arası
bir sürede yaşadığını hissetmek ne güzel bir andır...
O an, içinde çoğalan bir
sevgiyle sevmek, sevdikçe çoğalan her şeyi yeniden sevmek...
Verdikçe artan her
şeyi tekrar tekrar vermek...
Tüketmeden, harcamadan, bitirmeden sevmek...